Kilo vermek için biraz araştırma yapmışsak bile: Tatlıdan uzak durmamız gerektiğini, aldığımız kalorinin harcadığımız kaloriden az olması, günde 3 litre su içmemiz, sağlıklı besinler ile beslenmemiz ve günde en az 45 dakika spor yapmamız gerektiğini artık hepimiz biliyoruz.
Neden diyeti bozuyoruz?
Gerek diyetisyenler gerek ise Diyete Başlıyorum gibi güvenilir internet siteleri bize bütün bu konular hakkında detaylı bilgiyi veriyorlar. Bilgi deryasının içinde yüzüyor olmamıza rağmen bir sebepten dolayı bildiklerimizi uygulamaya dökemiyoruz. Bilmek ve harekete geçmek arasındaki ince çizgi kimin kontrolünde? Ne oluyor da bazılarımız başarırken bazılarımız başaramıyor?
İnsan bio-psiko-sosyal bir varlıktır. Yani bizi harekete geçiren fizyolojimiz, psikolojimiz ve içinde bulunduğumuz sosyal çevredir. Bazılarımız doğduğumuz günden itibaren ince bir bedene sahibizdir ve kilo aldığımız zaman diğerlerinden daha kısa sürede kilo verme eğilimimiz vardır. Doğduklarında daha kilolu ve hep kilo problemi ile mücadele etmek zorunda kalanlara nazaran kilo vermek için daha kısa sürede harekete geçeriz bu fizyolojik özelliğimizden dolayı.
Dış etkenler kilo vermeyi engeller mi?
Bazen hayatımızdaki biri bize öyle bir laf eder ki tüm ruhumuz paramparça olur ve kendimizi berbat hissederiz ve o anda tüm dünyaya haykırırız “YETER ARTIK, tüm hayatım boyunca bana yapamayacağımı söyleyen ANNE / BABA / EŞ / ARKADAŞ senin söylediklerinin kölesi olmaktan vazgeçip kendi varlığımı seçiyorum ”diye. Bu cümleyi tüm benliğimiz ile hissettiğimiz anda mücadeleye başlamak için hazırızdır artık.
Kilo vermekle en başta kendi varlığımızı, kendimize ve topluma ispat etmiş oluruz yani ÖZGÜR OLURUZ. Özgürlük kulağa hoş gelen, aydınlık ve herkesin istediği bir kavram gibi görünse de özgürlüğün bir yanı çok karanlıktır. Özgürlük içinde kendine yatırımı, seçim yapma hakkını barındırır bu da sorumluluk alma ve beraberinde eleştirilme, kaybetme korkuları ile baş başa kalmak demektir bizim için.