Stockholm ilk görüşte aşık olunacak olmasa da zamanla düzenli bir birliktelik yaşanacak bir şehir. Belki de hayatın bu kadar pahalı, insanların güzel olduğu şehirden çok daha farklı şeyler bekliyor insan. İlk izlenimde şehir seni kabul etmiyor gibi geliyor, herkes fazla şık her şey fazla mı düzenli? Orası öyle ama keşfettikçe yaşanan huzurlu ve eğlenceli hayatına katıyor seni. Stockholm’de çoğu büyük Avrupa şehri gibi sulak, ama buranın önemli farkı şehrin 14 tane adacıktan oluşması şehre oldukça farklı bir hava katmış.
Tahmin edileceği üzere hava durumu şehir hayatı üzerinde fazlasıyla etkili, gezi ilkbaharda gerçekleştiği için izlenimler onu yansıtacak, size de önerimiz mümkün olduğunca güzel havalarda gitmeniz. Mayıs sonu hava yeni yeni güzelleşmeye başlamış ve insanlar az gelen güneşi karşılamak için sokaklara ve parklara çıkmış oluyor. Bu dönemde havanın da çok geç kararması ve gece 3-4 gibi tekrar aydınlanmaya başlaması da güzel bir deneyim.
Stockholm gezisinin keşfine en azından 3 gün ayırmak lazım. İlk bakışta her yer birbirine benziyor gibi gelse de çok keyifli farklı köşeleri var Stockholm’ün. Şehrin yapısı itibariyle gezilecek yerleri bölge bölge ayırmak en doğrusu olacak;
Gamla Stan: Şehrin Old Town’u olan bu ada, dar sokaklarıyla insanı şehrin kuzeyli havasından çıkarıp Akdeniz havasına sokuyor. Bu orta çağ şehri sokaklarında kaybolmak gerek. Bölgede Kraliyet sarayı, Nobel Müzesi, Stockholm Kathedrali elbet karşınıza çıkacak önemli yapılar. Bölge güzel olsa da çok fazla turistik eşya satan dükkana boğulmuş. Neredeyse iki dükkandan biri böyle, bu da insanı biraz rahatsız ediyor, yerel hayatın pek yaşanmadığı sadece turistik bir bölgeye dönüşmüş. Tabii bu dükkanlar dışında güzel kafeler, kesinlikle denenmesi gereken dondurmacılar ve sokak sanatçıları ortamı güzelleştiriyor.
Djurgarden: Bu doğal korunmuş ada, şehrin ortasında inanılmaz değerli bir bölgenin insanlara sunulabileceğinin çok güzel bir örneği. Adadaki Skansen dünyanın en eski açıkhava müzesi (Giriş 150 SEK), içinde modernleşmemiş İskandinav hayatı ve mümkün mertebe doğal ortamlarında yaşatılmaya çalışılan bölge hayvanlarından örnekler görmek mümkün. Öyle ki gezerken yola atlayan lemur diğer taraftaki yuvasına geçiyordu.
Bunun dışında akvaryum, biyoloji müzesi vb. bir çok müze bulunan bölgede en çok ziyaret edilen müze olan Vasa Müzesi de bulunuyor. Vasa dünyada en iyi korunmuş gemi kalıntısı olmakla beraber trajik bir hikayesi var; 17. yy’da yapılan bu ihtişamlı her köşesi incelikle işlenmiş savaş gemisi yola çıktıktan kısa bir süre sonra batıyor ve tekrar gün yüzüne çıkması geçtiğimiz yüzyılı buluyor. (Giriş 130 SEK)